Osmaniye’nin valisi Erdinç Yılmaz.
Kibir yok…
Ego yok…
Gösteriş yok…
Ama hizmet var.
Her kesim seviyor onu.
Çünkü insan gibi davranıyor.
Devlet adabını unutmadan, halka yakın olmayı biliyor.
Kapısı herkese açık…
Telefonu da.
Soruyorsun, cevap veriyor.
Ne kaçamak cümle, ne politik kıvırma…
Ne “şimdi sırası değil” bahanesi.
Basın arıyor, çıkıyor.
Gazeteci soru soruyor, dinliyor.
Sustum, kapattım, susturdum yok.
“Veremeyeceği hesabı olmayan adam” kolay bulunmaz.
Bazı bürokratlar vardır…
Makama oturur oturmaz, halktan koparlar.
“Ben oldum” sendromuna yakalanırlar.
Odalarına girilmez, telefonları açılmaz.
Bir de kapıya “randevusuz girilmez” tabelası asarlar.
Ama unuttukları bir şey var:
O koltuk halkın emaneti.
Devlet, kibirle değil, tevazuyla ayakta durur.
Erdinç Yılmaz o bürokratlardan değil.
O, insanın elini sıkarken eline bakmıyor, gözüne bakıyor.
Gülümserken protokol değil, samimiyet taşıyor.
İşini yaparken şov değil, fayda düşünüyor.
Bazı bürokratlar Ankara koridorlarında “ben kimim” yarışına girer.
Kimisi bir makam aracıyla gurur duyar.
Kimisi kendi gölgesini dev aynasında görür.
Ama Yılmaz, Ankara’ya gidince Osmaniye’nin dosyasını taşır, kendi egosunu değil.
Kendini övmüyor.
“Ben yaptım” demiyor.
“Biz yaptık” diyor.
Çünkü o biliyor…
Bir şehrin kaderi, tek bir kişinin değil, herkesin omuzundadır.
Yaptıklarını anlatmak yerine, yapılmayanları tamamlamayı tercih ediyor.
Kamerayı değil, emeği seviyor.
Lansman yerine, icraatla konuşuyor.
Bir bürokratın başarısı, halkın duasında gizlidir.
Bugün Osmaniye sokaklarında “Allah razı olsun” sesi duyuluyorsa,
demek ki işini doğru yapıyor.
Makama oturup vatandaşı unutmadı.
Makamı koltuk değil, sorumluluk olarak görüyor.
“Ben valiyim” demiyor.
“Ben hizmetkârım” diyor.
Bazı bürokratlar, eleştiriyi hakaret sanır.
Sorgulanmayı düşmanlık zanneder.
Basını susturmaya, vatandaşı sindirmeye kalkar.
Ama Erdinç Yılmaz tam tersi…
Eleştiriyi dinliyor.
Yanlışı varsa düzeltiyor.
Doğruysa “haklısınız” diyebiliyor.
Gazeteci soruyor, “efendim şu konu?”
O ise kızmadan, küçümsemeden,
“şu aşamadayız, şunu planlıyoruz” diye anlatıyor.
Devletin vakarını korurken, halkın dilini konuşuyor.
Osmaniye’de yıllardır böyle bir iletişimi özlemişti basın.
Valiye ulaşmak artık aracıyla değil, direkt telefonla mümkün.
Kısa, net ve samimi.
“Buyurun gazeteci kardeşim” diye başlayan bir cümleyle.
Bazı bürokratlar koltuğu kariyer basamağı sanır.
Erdinç Yılmaz hizmet merdiveni olarak görüyor.
Her gün bir basamak daha çıkıyor.
Ama tepeden değil, halkın arasından.
Osmaniye’ye öyle bir enerji getirdi ki,
artık toplantılarda gülümseme eksik olmuyor.
Çünkü samimiyet bulaşıcıdır.
Bir şehri sevmenin yolu, o şehre dokunmaktan geçer.
Erdinç Yılmaz, sokakta yürürken vatandaşı tanıyor, vatandaş da onu.
Kimseden kaçmıyor, kimseyi de ötekileştirmiyor.
Makamlarda oturan bazıları için halk sadece “kalabalık”tır.
Ama Yılmaz için halk “emanet”tir.
Bu fark, işte bütün farktır.
Bir vali düşünün…
Kapısında “ziyaret saati” tabelası yok.
“Randevusuz giremezsin” bariyeri yok.
“Önce danışmana söyle” engeli yok.
Bir telefon yeter.
O kadar sade, o kadar insani.
Osmaniye’de halk, artık bürokratları değil, insanları konuşuyor.
Çünkü valisi öyle örnek oldu ki,
samimiyetin de bir yönetim biçimi olduğunu gösterdi.
Eleştirilmiyor mu?
Elbette ediliyor.
Ama bu ülke, ilk defa “sevgiyle eleştirilen” bir vali görüyor.
Çünkü niyetinin iyi olduğunu herkes biliyor.
Bazı bürokratlar alkışla motive olur.
Erdinç Yılmaz, dua ile.
Bir vatandaş “Allah razı olsun” dediğinde,
o, en büyük ödülünü alıyor zaten.
Osmaniye bugün huzurluysa,
bürokrasi ile halk arasında duvar değil, köprü varsa,
o köprünün adı Erdinç Yılmaz’dır.
Kimi yöneticiler gelir, iz bırakmadan gider.
Kimi gelir, iz bırakır.
Yılmaz, o iz bırakanlardan.
Bir köylü “vali bey aradı, halimizi sordu” diyorsa…
Bir çiftçi “fidan desteği geldi” diyorsa…
İşte hizmet budur.
Gösteriş değil, gönül işi.
Ve şunu unutmamak lazım:
Gerçek devlet adamları, reklamdan değil, eserden tanınır.
Yılmaz’ın reklam panosu yok, ama her mahallede bir izi var.
Kimseyi ötekileştirmiyor.
Parti, kimlik, ideoloji ayırt etmiyor.
Osmaniye’nin valisi olarak herkese eşit davranıyor.
Bazen düşünüyorum…
Bu kadar tevazu, bu kadar çalışma, bu kadar insani duruş…
Nadir rastlanır.
Bu yüzden Osmaniye’nin onu kolay kolay bırakmaması gerekir.
Biz insanları terazide tartarız.
Kim hak ediyorsa hakkını veririz.
Hak etmeyene de sadece haberini yapar geçeriz.
Erdinç Yılmaz, o terazinin kefesinde ağır basıyor.
Halkın duasıyla, basının takdiriyle,
bürokrasinin yüz akı oluyor.
Bu şehir, valisini sevmeyi öğrendi.
Çünkü o da şehrini gerçekten sevdi.
Osmaniye, yıllar sonra ilk defa “devlet gibi devlet adamı” gördü.
Ve biz gazeteciler için bu cümle,
herhangi bir manşetten çok daha değerlidir.










Yorum Yazın