DOLAR32.5147
EURO34.8064
ALTIN2425.9
BIST9680.6
Mustafa Bardak

Mustafa Bardak

Mail: [email protected]

Acılara tutunabilmek

Tarih yaprakları  17 Ağustos 1999’u gösterirken, saatler 03.02’de yaşanan Kocaeli/Gölcük merkezli, 7,5 büyüklüğünde yaşanan deprem hala akıllardan silinemedi.

17 Ağustos depremi tüm Marmara Bölgesi’nde, Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedilmişti. Resmi rakamlara göre 17.480 ölüm, 23.781 yaralanma olmuştu. 505 kişinin de sakat kaldığı depremde 285.211 ev, 42.902 işyeri hasar görmüştü. Yaklaşık 16.000.000 insan depremden etkilenmişti.

Depremin ardından yapım hataları nedeniyle binaların müteahhitlerine yaklaşık 2100 dava açılmış, bu davalardan 1800’ü hukuki boşluklardan dolayı cezasız sonuçlanmıştı. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarına ceza verilmiş, bir çoğu ise ertelenmişti.  Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihinde aradan 7 buçuk geçtikten sonra zaman aşımına uğraması neticesinde düşmüştü.

Depremin yaşanmasının üçüncü gününde Gölcük’teydim. Bir kentin yerle bir oluşunu, denizin daraltılması nedeniyle suların taştığını, insanların yardım beklediklerini, iş makinelerinin çalışmalarını bir gün boyunca yakından gördüm ve görüntülemiştim.

Canlarını kaybeden, evleri yıkılan insanlarla görüşmelerimde yaşadıklarım ve konuşmaları aradan yıllar geçmesine rağmen hafızamda atabilmemim olası olmadığını bu gün gibi unutamıyorum.

Aradan geçen 22 yılın sonunda, depreme karşı özellikle yapılaşma konusunda ne gibi önlemlerin alındığı elbette konuşulacak  ve tartışılacaktır.

Deprem fay hatlarının fazla olduğu ülkemizde, “depremle yaşamak zorundayız” sözlerine karşı, önlemlerimizi alma neticesinde daha az can ve mal kayıpları verilebileceğini de unutmamak zorundayız.

Türkiye’deki Gölcük ve Ceyhan depremleri öncelikli olarak akıllardan silinecek gibi değil. Yurdumuzun değişik bölgelerinde meydana gelen depremler, fay hatlarının hareketlenmesi karşısında oluşurken, uzmanların uyarılarına yetkili ve ilgililerin ne ölçüde uyup uymadıkları da önem taşıyor.

Son olarak verilen can kayıpları, binaların yıkılmasındaki sel taşkınları da bir doğa olayı olarak görüldüğünde, yine önlem alınması ortaya çıkıyor.

Gönül istiyor ki, doğal olaylar karşısında yeterince önlemler alınsın, birilerinin rant kazanma peşine yaptıkları inşaatlara göz yumulmasın, yetkililer bu konuda katı hareket ederek can ve mal kayıplarının en aza indirilmesini sağlayıcı uygulamalarda ödün vermemelidir.

Öncelikli olarak yerel yönetimlerdeki Belediye Başkanları ile Belediye Meclis üyelerinin inşaatlara izin verilmesi konusunda etkilerinin olduğu her zaman konuşulur. Kim veya kimin yakını olursa olsun, inşaatların ruhsatlandırılması, kat yüksekliği gibi konularda kanun maddelerinin dışında istekte bulunulması yanlışlığına karşı ilgililerin katı tutumları önemlidir.

Günlerdir selden kaybettiğimiz canlara üzülüyoruz. Buradaki yapılaşmaya izin verenlerin nasıl izin aldıkları, kimlerin olur verdiğini düşündüğümüzde, aklımıza ilk gelen “rant” olayı olmaktadır.

Yeryüzünde yaşadığımız sürece kullandıklarımızın hiç birinin mezara giderken götürülemeyeceğini anımsatarak, yarınımızı sağlıklı düşünmek umuduyla, saygılar.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar